Salı Grubu’nda bu hafta Pandemi günlerindeki davranışlarımız konuşuldu.

Antalya’da SALI Grubu’nun dijital toplantısında konuşan Uzman Klinik Psikolog Erkan Çifte, Pandemi günlerindeki davranışlar hakkında bilgi verdi.   

Pandemi nedeniyle 17 yıldır kesintisiz olarak gerçekleştirdikleri haftalık toplantılarına ara veren Salı Sanayici, İşadamları ve Kanaat Önderleri Grubu (SALI GRUBU) Zoom Programı üzerinden faaliyetlerine devam ediyor.

Zoom Programı üzerinden dijital toplantılarının 8’incisini gerçekleştiren Salı Grubu’na bu hafta Uzman Klinik Psikolog Erkan Çifte konuk oldu. Salı Grubu üyelerinin yanı sıra; gazetecilerin, akademisyenlerin, bürokratların ve meslek örgütlerinden yetkililerin konuk olduğu bu haftaki toplantıda Uzman Klinik Psikolog Erkan Çifte pandeminin davranışlarımıza olan etkileri hakkında bir sunum yaptı.

TANIMLAYABİLDİĞİN ZAMAN KORKMAZSIN

Muharrem Koç başkanlığında gerçekleşen dijital toplantıda konuşan Çifte, belirsizliklerin olduğu dönemlerde korku duygusunun öne çıkabildiğini söyledi. Korku duygusunu yenebilmek için ise belirsizliğin ortadan kaldırılmasının gerekli olduğunu anlatan Çifte, “Bir şeyi tanımlayamıyorsan korkarsın.  Ama tanımlarsak, öngörüleri ortaya koyabilirsek korkmayız. Nitekim öngörüleri olan,  neler olabileceğini tanımlayabilenler korkmadan adım atarlar. Yani hayatı anlayanlar, hayatı açıklayabilenler, konuşabilenler bilimsel olabilenler zarar görmezler” dedi.

HAYATI DENGELEYEBİLMEK

Konuşmasında sol beyinle düşünenlerin geçmişe takılıp yeniliklere ayak uydurmakta güçlük çektiğini, sağ beyinle düşünenlerin ise gelecekten endişelendiğini anlatan Çifte, “Sol beyinle düşünenler en ufak problemde bile eski defterleri açıyorlar. Önlerine bir sorun geldiğinde de o sorunu eskiden böyle çözüyorduk diyerek eski yöntemlere başvuruyorlar. Yeniyi kabul etmeyip değişmiyorlar. Pandemi döneminde de çözümü eski yöntemlerde arıyorlar” diye konuştu.

Bunun uyumsuzluk sorununa yol açtığını anlatan Çifte, Sağ beyinle düşünenlerin ise “Çocuklar ne olacak, pandemi süreci ne olacak? Borçları nasıl ödeyeceğiz?  İşimiz ne olacak?” diye kaygılanıyor. Gelecekle ilgili senaryolar yazılmaya başlanıyor. “Bu hastalık kesin bana bulaşacak. Kesin çocukların başına bir şey gelecek” diye paranoyalar oluşuyor. Bu paranoyalar arttığında şizofreni hastalığına dönüşüyor. Nitekim toplumun yüzde üçünün aşırı kaygılı ve şizofreni hastası olduğu tahmin ediliyor. Gelecekle ilgili kaygıların sonu şizofreni, geçmişe odaklı düşünmenin sonu ise depresyon ve intihar. Peki ne yapacağız? Hayatı dengeleyeceğiz diye konuştu.

AZ GELİŞMİŞ TOPLUMLAR DUYGULARIYLA HAREKET EDER

Geçmişe takılmadan önümüze bakarken, gelecekle ilgili planlarımızı yaparken öngörülerden yararlanarak çıkış yolunun bulunabileceğini anlatan Çifte, bunu yapabilmek için ise muhakeme etme becerisine ihtiyaç olduğunu söyledi. Buna karşılık duygularıyla hareket eden insanların sağlıklı çözümler bulamadığını da anlatan Çifte, “Düşünceleri yerine duygularıyla hareket eden toplumlar az gelişmiş toplumlardır.” dedi.

HİÇBİR ŞEY YAPMAYAN ÇOCUKLAR

Toplantıda soruları da yanıtlayan Çifte, aile içindeki ilişkilerinin önemine dikkat çekti. Çocukları düşünmeye sevk etmek yerine yönlendirmeye çalıştığımızı söyleyen Çifte, çocuk doğduğunda ne yemesi gerektiğine annesinin karar verdiğini, okula gittiğinde nasıl öğrenmesi gerektiğine öğretmeninin karar verdiğini söyledi. Bu durumun çocuğun psikolojisini etkilediğini anlatan Çifte, böyle ortamlarda yetiştirilen çocuklar kendisine bir şey söylenmeden hiçbir şey yapmıyor. Üniversiteden mezun olup staja başladığında “Bugün ne yaptın?” diye sorulduğunda “Hiçbir şey” yanıtını veriyorlar.  “Çünkü ne yapacağımı söylemediniz ki.” diyorlar. Çoğunluğa bakıldığında çocuklar kendine söylenmeden hiçbir şey yapmıyor. Yeni bir şey söyleme, tasarım yapma, katkı sağlama yok. Çünkü onlar adına hep başkaları karar vermiş. Herkes kendi dediğini yaptırmak istiyor. Benim dediğimi yaparsan rahat edersin denildiği için çocuklar kendiliğinden bir şey yapmıyor. Bu ilişkilere de taşınıyor. Erkekler kadınlara “Benim dediğimi yap.” diyor. Amir astına söylüyor. Bunun sonunda duygularımız köreliyor dedi.

YAŞADIĞIMIZ DUYGULARIMIZI İFADE EDEMİYORUZ

Bir insanın ortalama olarak sabahtan akşama kadar 73 ayrı duyguyu yaşadığını anlatan Çifte, “Ama bunları yazın dediğimiz zaman yazamazsınız. Örneğin şu ana kadar alt alta hissettiği 7 tane duygusunu yazan genç görmedim. Türk toplumunun yüzde 80’i duygularını ifade edemiyor. Yani ben kızdım diyemiyor.  Mesela bana gelip öfke kontrolü eğitimi vermemi istiyorlar. “Öfkelendiğinizde ne yapıyorsunuz.” diye soruyorum. “Elimdeki bardağı yere atıyorum.” diyenler oluyor. Çocuğuna vurduğunu söyleyenler oluyor. Kendine zarar verdiklerini söyleyenler oluyor. Oysa bu söylenenlerin hepsi bir davranış. Bu duygu değildir. Bir kere davranışla duyguyu ayırt etmek gerekiyor. Düşünceyi, duyguyu ve davranışı ayıramayan insanlar bunu ifade edemez. Eve gittiğinde çocuğuna “Bugün ne yaptın?” diye soruyor. Davranışını merak ediyor. Çocuğun duygusunu merak etmiyor. Düşüncesini merak etmiyor. İfade etmediğimiz duygularımızı bastırmaya çalışıyoruz. Bu da öfkeye yol açıyor.” dedi.

İLETİŞİMİMİZ ŞİDDET ÜZERİNE KURULU

Herkesin birbirine “Benim dediğimi yapacaksın” diyerek şiddet diliyle hitap ettiğini ileri süren Çifte, “Örneğin çocuğa “Benim dediğim gibi olacak.” denildiğinde çocuk yapmazsa, parmak sallamaya başlıyoruz. İnsani iletişim kuramadığımız için seni mahvederim diyoruz. Bütün iletişimimiz şiddet üzerine kurulu. İstediğimiz yapılmayınca önce sesimizi yükseltiyoruz. Hakaret ediyoruz. Geri zekalı yapsana diyoruz. Bir baltaya sap olamadın diye hakaret ediyoruz. Küsüyoruz.  Küsme de bir şiddettir. Az gelişmiş ülkelerde görülür. Karşı tarafa bir bedel ödetme yöntemi. Problemi çözmek yerine sürdürmektir. Hala hırsını alamadıysan, bu sefer fiziksel şiddet başlıyor” dedi.

HERKESİN HAYATINDA BİRİLERİ PROBLEMLİ

Bazı velilerin de “Çocuk sürekli tabletle oynuyor.” diye yakındığını anlatan Çifte, “Herkes birini değiştirmek istiyor. Bize gelip “Eşimle problem var değiştirir misiniz?” diyorlar.  “Çocuğumda problem var diyorlar.” Herkesin hayatında birileri problemli.  Ben de bir başkasını değiştirmem için bana gelenlere “Önce sen gel.” diyorum. Kendin değişmediğin sürece hayatındaki hiç kimseyi değiştirmen mümkün değildir.”

DUYGU VE DÜŞÜNCELERİ İFADE EDEBİLMEK ÖNEMLİ

Salı Grubu’nda bu hafta Pandemi günlerindeki davranışlarımız konuşuldu.

Antalya’da SALI Grubu’nun dijital toplantısında konuşan Uzman Klinik Psikolog Erkan Çifte, Pandemi günlerindeki davranışlar hakkında bilgi verdi.   

Pandemi nedeniyle 17 yıldır kesintisiz olarak gerçekleştirdikleri haftalık toplantılarına ara veren Salı Sanayici, İşadamları ve Kanaat Önderleri Grubu (SALI GRUBU) Zoom Programı üzerinden faaliyetlerine devam ediyor.

Zoom Programı üzerinden dijital toplantılarının 8’incisini gerçekleştiren Salı Grubu’na bu hafta Uzman Klinik Psikolog Erkan Çifte konuk oldu. Salı Grubu üyelerinin yanı sıra; gazetecilerin, akademisyenlerin, bürokratların ve meslek örgütlerinden yetkililerin konuk olduğu bu haftaki toplantıda Uzman Klinik Psikolog Erkan Çifte pandeminin davranışlarımıza olan etkileri hakkında bir sunum yaptı.

TANIMLAYABİLDİĞİN ZAMAN KORKMAZSIN

Muharrem Koç başkanlığında gerçekleşen dijital toplantıda konuşan Çifte, belirsizliklerin olduğu dönemlerde korku duygusunun öne çıkabildiğini söyledi. Korku duygusunu yenebilmek için ise belirsizliğin ortadan kaldırılmasının gerekli olduğunu anlatan Çifte, “Bir şeyi tanımlayamıyorsan korkarsın.  Ama tanımlarsak, öngörüleri ortaya koyabilirsek korkmayız. Nitekim öngörüleri olan,  neler olabileceğini tanımlayabilenler korkmadan adım atarlar. Yani hayatı anlayanlar, hayatı açıklayabilenler, konuşabilenler bilimsel olabilenler zarar görmezler” dedi.

HAYATI DENGELEYEBİLMEK

Konuşmasında sol beyinle düşünenlerin geçmişe takılıp yeniliklere ayak uydurmakta güçlük çektiğini, sağ beyinle düşünenlerin ise gelecekten endişelendiğini anlatan Çifte, “Sol beyinle düşünenler en ufak problemde bile eski defterleri açıyorlar. Önlerine bir sorun geldiğinde de o sorunu eskiden böyle çözüyorduk diyerek eski yöntemlere başvuruyorlar. Yeniyi kabul etmeyip değişmiyorlar. Pandemi döneminde de çözümü eski yöntemlerde arıyorlar” diye konuştu.

Bunun uyumsuzluk sorununa yol açtığını anlatan Çifte, Sağ beyinle düşünenlerin ise “Çocuklar ne olacak, pandemi süreci ne olacak? Borçları nasıl ödeyeceğiz?  İşimiz ne olacak?” diye kaygılanıyor. Gelecekle ilgili senaryolar yazılmaya başlanıyor. “Bu hastalık kesin bana bulaşacak. Kesin çocukların başına bir şey gelecek” diye paranoyalar oluşuyor. Bu paranoyalar arttığında şizofreni hastalığına dönüşüyor. Nitekim toplumun yüzde üçünün aşırı kaygılı ve şizofreni hastası olduğu tahmin ediliyor. Gelecekle ilgili kaygıların sonu şizofreni, geçmişe odaklı düşünmenin sonu ise depresyon ve intihar. Peki ne yapacağız? Hayatı dengeleyeceğiz diye konuştu.

AZ GELİŞMİŞ TOPLUMLAR DUYGULARIYLA HAREKET EDER

Geçmişe takılmadan önümüze bakarken, gelecekle ilgili planlarımızı yaparken öngörülerden yararlanarak çıkış yolunun bulunabileceğini anlatan Çifte, bunu yapabilmek için ise muhakeme etme becerisine ihtiyaç olduğunu söyledi. Buna karşılık duygularıyla hareket eden insanların sağlıklı çözümler bulamadığını da anlatan Çifte, “Düşünceleri yerine duygularıyla hareket eden toplumlar az gelişmiş toplumlardır.” dedi.

HİÇBİR ŞEY YAPMAYAN ÇOCUKLAR

Toplantıda soruları da yanıtlayan Çifte, aile içindeki ilişkilerinin önemine dikkat çekti. Çocukları düşünmeye sevk etmek yerine yönlendirmeye çalıştığımızı söyleyen Çifte, çocuk doğduğunda ne yemesi gerektiğine annesinin karar verdiğini, okula gittiğinde nasıl öğrenmesi gerektiğine öğretmeninin karar verdiğini söyledi. Bu durumun çocuğun psikolojisini etkilediğini anlatan Çifte, böyle ortamlarda yetiştirilen çocuklar kendisine bir şey söylenmeden hiçbir şey yapmıyor. Üniversiteden mezun olup staja başladığında “Bugün ne yaptın?” diye sorulduğunda “Hiçbir şey” yanıtını veriyorlar.  “Çünkü ne yapacağımı söylemediniz ki.” diyorlar. Çoğunluğa bakıldığında çocuklar kendine söylenmeden hiçbir şey yapmıyor. Yeni bir şey söyleme, tasarım yapma, katkı sağlama yok. Çünkü onlar adına hep başkaları karar vermiş. Herkes kendi dediğini yaptırmak istiyor. Benim dediğimi yaparsan rahat edersin denildiği için çocuklar kendiliğinden bir şey yapmıyor. Bu ilişkilere de taşınıyor. Erkekler kadınlara “Benim dediğimi yap.” diyor. Amir astına söylüyor. Bunun sonunda duygularımız köreliyor dedi.

YAŞADIĞIMIZ DUYGULARIMIZI İFADE EDEMİYORUZ

Bir insanın ortalama olarak sabahtan akşama kadar 73 ayrı duyguyu yaşadığını anlatan Çifte, “Ama bunları yazın dediğimiz zaman yazamazsınız. Örneğin şu ana kadar alt alta hissettiği 7 tane duygusunu yazan genç görmedim. Türk toplumunun yüzde 80’i duygularını ifade edemiyor. Yani ben kızdım diyemiyor.  Mesela bana gelip öfke kontrolü eğitimi vermemi istiyorlar. “Öfkelendiğinizde ne yapıyorsunuz.” diye soruyorum. “Elimdeki bardağı yere atıyorum.” diyenler oluyor. Çocuğuna vurduğunu söyleyenler oluyor. Kendine zarar verdiklerini söyleyenler oluyor. Oysa bu söylenenlerin hepsi bir davranış. Bu duygu değildir. Bir kere davranışla duyguyu ayırt etmek gerekiyor. Düşünceyi, duyguyu ve davranışı ayıramayan insanlar bunu ifade edemez. Eve gittiğinde çocuğuna “Bugün ne yaptın?” diye soruyor. Davranışını merak ediyor. Çocuğun duygusunu merak etmiyor. Düşüncesini merak etmiyor. İfade etmediğimiz duygularımızı bastırmaya çalışıyoruz. Bu da öfkeye yol açıyor.” dedi.

İLETİŞİMİMİZ ŞİDDET ÜZERİNE KURULU

Herkesin birbirine “Benim dediğimi yapacaksın” diyerek şiddet diliyle hitap ettiğini ileri süren Çifte, “Örneğin çocuğa “Benim dediğim gibi olacak.” denildiğinde çocuk yapmazsa, parmak sallamaya başlıyoruz. İnsani iletişim kuramadığımız için seni mahvederim diyoruz. Bütün iletişimimiz şiddet üzerine kurulu. İstediğimiz yapılmayınca önce sesimizi yükseltiyoruz. Hakaret ediyoruz. Geri zekalı yapsana diyoruz. Bir baltaya sap olamadın diye hakaret ediyoruz. Küsüyoruz.  Küsme de bir şiddettir. Az gelişmiş ülkelerde görülür. Karşı tarafa bir bedel ödetme yöntemi. Problemi çözmek yerine sürdürmektir. Hala hırsını alamadıysan, bu sefer fiziksel şiddet başlıyor” dedi.

HERKESİN HAYATINDA BİRİLERİ PROBLEMLİ

Bazı velilerin de “Çocuk sürekli tabletle oynuyor.” diye yakındığını anlatan Çifte, “Herkes birini değiştirmek istiyor. Bize gelip “Eşimle problem var değiştirir misiniz?” diyorlar.  “Çocuğumda problem var diyorlar.” Herkesin hayatında birileri problemli.  Ben de bir başkasını değiştirmem için bana gelenlere “Önce sen gel.” diyorum. Kendin değişmediğin sürece hayatındaki hiç kimseyi değiştirmen mümkün değildir.”

DUYGU VE DÜŞÜNCELERİ İFADE EDEBİLMEK ÖNEMLİ

Duyguları, düşünceleri ve davranışları olan canlılara insan denildiğini anlatan Çifte, “Bunları ifade edemiyorsan, saldırıyorsan, o zaman ilkelleşiyorsun demektir.  Pandemi döneminde duygu ve düşüncelerini tanımıyorsan eğer; o zaman öfkeleniyorsan, otomatik davranışlar sergiliyorsun. Örneğin sürekli evi temizliyor. Sürekli evi istifliyor. Her yer düzenli tertipli olacak diyor. Böyle yapmayanlara kızıyor. Ya da herhalde öleceğim diye kaygılanıp dışarı çıkmak istemiyor. Her türlü şeyden korkuyor. Dışarı çıkamıyor ya da bağımlılık gelişiyor. Sigara, alkol, uyuşturucu bağımlısı oluyorlar. Bilinçli düşünce duygu üretmeyen kişilerin otomatik olarak bunu davranışla çözmeye çalışması. Bunu sağlıklı hale getirmek duygu ve düşünce tanımlamalarıyla oluyor.” dedi.

Duyguları, düşünceleri ve davranışları olan canlılara insan denildiğini anlatan Çifte, “Bunları ifade edemiyorsan, saldırıyorsan, o zaman ilkelleşiyorsun demektir.  Pandemi döneminde duygu ve düşüncelerini tanımıyorsan eğer; o zaman öfkeleniyorsan, otomatik davranışlar sergiliyorsun. Örneğin sürekli evi temizliyor. Sürekli evi istifliyor. Her yer düzenli tertipli olacak diyor. Böyle yapmayanlara kızıyor. Ya da herhalde öleceğim diye kaygılanıp dışarı çıkmak istemiyor. Her türlü şeyden korkuyor. Dışarı çıkamıyor ya da bağımlılık gelişiyor. Sigara, alkol, uyuşturucu bağımlısı oluyorlar. Bilinçli düşünce duygu üretmeyen kişilerin otomatik olarak bunu davranışla çözmeye çalışması. Bunu sağlıklı hale getirmek duygu ve düşünce tanımlamalarıyla oluyor.” dedi.